27 Mart 2010 Cumartesi

Brezilya'nın Süper Meyvesi: Asahi Üzümü

Televizyonlarda şu karpuzlu ve asahi üzümlü sakız reklamı çıktığından beri merak ederim şu asahi üzümü nedir diye. Dün akşam arkadaşların biri, senin gibi yiyecek içeceğe meraklı birinin bunu bilmemesine çok şaşırdım deyince karar verdim araştırmaya.. Ve gördüm ki aslında görsel olarak ne olduğunu bildiğim ama hiç tatmadığım bir meyvaymış şu bizim asahi üzümü..



Asahi üzümü, 'Acai Palm' denilen, palmiye türünde bir ağaçta yetişiyor. Meyve küçük üzüm tanelerinden biraz daha küçük, içinde meyvenin neredeyse tamamını oluşturan bir çekirdeği var. Yılda iki kez meyve veriyor acai palm ağacı. Brezilya'da tuzlu ya da tatlı olarak tüketiliyor, ayrıca dondurmalarda esans olarak kullanılıyor. Bir de asahi üzümlü yerel bir likörden bahsediliyor. 1990lardan itibaren besin değerinin daha çok tanınmasıyla asahi üzümü global olarak birçok meyve suyu, shake ya da esansta kullanılır olmuş. Hatta araştırma yaparken asahi üzümünü temel alıp çeşitli meyvelerle karıştırarak çeşit çeşit meyve suları piyasaya sürmüş bir markaya bile rasladım. Bu markaların açıklamalarında asahi üzümünün diğer faydaları; enerji arttırıcı, seksüel performans arttırıcı, sindirimi destekleyici, detox etkili, yüksek lif içerikli, cilt güzelleştirici, uyku düzenleyici, kolesterol düşürücü ve hatta zayıflamaya etkili olarak belirtilmiş.. Her derde deva mıdır nedir :) Acai Berry zayıflama ilaçları ile ilgili de birçok ürüne rastladım internette.. hatta Türkiyede bu ürünün asıl ticari sloganı 'Acai Berry zayıflama ürünleri"ymiş gibi geldi bana ama nedir ne degildir bilmem, ben lezzetlerle ilgilenirim :)






Ancak bu noktada kötü haber şu ki, asahi üzümü öyle taze olarak sevkiyatı yapılabilecek bir meyve değil. Eger Brezilya'da yağmur ormanlarının ortasında değilseniz taze asahi üzümü yemek malesef mümkün değil. Ağaçtan koparıldıktan sonra 24 saat içinde çürüyüp bozuluyor. Tadı süpermiş bu arada; çilek, böğürtlen gibi kokuları ve çikolata gibi bir lezzeti varmış. Keşke olsaydı da yeseydik. Amerikada bazı meyve barlarında bulunabiliyor ama bu da dondurulmuş asahiden yapılıyor ve çok pahalı. Asahi üzümü toplandıktan sonra kurutulup toz haline getiriliyor, ondan sonra da tüm besin değerini koruyarak bir takım ilaç, esans, meyve suyu gibi işleneceği yerlerde kullanılıyor. Bu arada, işlenmesi ve kullanılması böylesine zor olduğu için, piyasadaki asahi üzümü içerikli maddelerin birçoğunun bu harika meyvenin besin özelliklerini taşımadığı söyleniyor. Piyasadaki birkaç asahi üzümlü ürün örneğini görebilirsiniz aşağıda.





Şu bizim karpuzlu ve asahi üzümlü sakız harika kokuyor ama sanırım yukarıda bahsettiğim faydaların hiçbirini içermiyordur. Maksat ne çiğnediğimizi bilelim, değil mi ama ? Yine de yolumuz Brazilya'ya düşerse asahi üzümü tatmak istediğimizi biliyoruz.. yiyen, tadan, daha çok bilen varsa yorumlarınızı bekliyorum.

22 Mart 2010 Pazartesi

Kıbrıs'ta Bir Yunan Tavernası: Kissos

Güney Kıbrıs'a gitmek biz türklerin çok azına kısmet olur herhalde. Ben de o şanslı (mı? sanssız mı?) azınlıktan biriyim işte. Geçen hafta çeşitli vize badireleri atlattıktan sonra Larnaca havaalanından kabul edilip Limasol'de 3 gece geçirdim. Kıbrıs'ta toplantı yapmayı akıl eden sevgili patronuma teşekkür mü etsem yoksa bu mekanı çok mu düşündün diye şikayet mi etsem bilemedim. Kazasız belasız atlatmış olmak güzel tabi. Sanırım doğru olan Atina'da bulunan Güney Kıbrıs konsolosluğundan vize başvurusu yapıp sonra seyahat etmekti ama ben bunu son güne kadar akıl edemediğim için Shengen vizemle girmeye çalıştım Kıbrıs'a. Konsolosluğun imkansız demesine rağmen pasaporttaki adamlar sorun etmeden kabul ettiler beni. Kısacası, risk almak sorun değil diyorsanız, Shengen'le Kıbrıs'a seyahat edin derim ben.


Gelelim güney Kıbrıs'ta neler yedik, neler içtik.. Burası yunan - türk - kıbrıs mutfağının bir kırması. Şaşırdığım konu, birçok kişinin türkçe konuşuyor olmasıydı. Bu kadar yıl savaştıktan sonra halkların böylesi benzerlik taşıması yaralıyor insanı bir şekilde. Sizlerle paylaşmak istediğim mekanın adı, Kissos Taverna (11-12 Sun Sea Court, Amathus Lemesos - +357 25321026)


Limasol'de turistik bir bölgede bu taverna ama kalitesinden birşey kaybetmemiş. Menü kısmen turistik formata uydurulmuş ama lezzetlerin hakkını veriyorlar hala. Mekanın asıl etkileyici kısmı, içerideki adeta bir botanik bahçesini andıran ortamı. Biz mart ayında, havanın henuz ısınmadığı bir zamanda gittik mekana ama yazın gitmenin keyfini yaşayabilmenizi umarım. Taş avlunun üstünü kapatarak olusturulmuş bir kapalı mekanda yedik yemeğimizi. Avludaki tüm ağaç ve yeşillik böyle kapalı bir mekanda olunca cok şirin, sıcak bir ortam oluşmuş.




Menüde hem deniz ürünü hem de et ürünü birçok seçeneğiniz var. Ancak benim önerim Fish Menu, ya da Meat Menu olarak adlandırılmış, detayına girmek istemeyeceğiniz iki seçenek. Ben her zamanki gibi Fish Menu'den kullandım hakkımı. İki saat boyunca küçük porsiyonlar halinde her türlü deniz ürünü sunuyor bu opsiyon. Başta ızgara ahtapot, jumbo karides, sonra kalamar tava, sonra da 3-4 çeşit ızgara ve tava balığı yiyorsunuz bu menüde. Hem çok doyurucu, hem de yunanca isimlerini öğrenmeden her türlü deniz ürününün tadına bakmış oluyorsunuz. Meat Menu de aynı tarzın et versiyonu. Çeşitli kebap, sucuk, ızgara et cinsinin servis yapıldığı bir seçenek.


Yunan sirtaki müzikleri eşliğinde, güleryüzlü personelle birlikte harika bir akşam geçirdik, şarap dahil kişi başı 50 EUR civarı hesap ödedik. Ortamına bile değer diyor Limassol'e yolunuz düşerse Kissos Taverna'ya gitmenizi öneriyorum.

21 Mart 2010 Pazar

Atina'da Balık: Jimmy and the Fish..

Atina'ya bundan önceki tüm seyahatlerimde şehrin turistik mahallelerinde gezer sonra da açlıktan bitap düşüp, doğru dürüst lezzet peşine düşmeden turistik lokantaların birine girip ne bulursam yerdim. Aslında yunan mutfağı bizim ege mutfağı ile neredeyse aynı ve nerede yersen ye mutlu ediyor ama güzelin de güzeli herzaman vardır değil mi?

Geçen hafta Atina'da bir gece geçirmem gerekti ve bu kez orada yaşayan bir iş arkadaşımdan tavsiye almaya karar verdim. Bu arkadaşım Atina'da yemek pişirme kursları da veriyor, yani lezzet anlayışına güvendiğim bir kişi. Yanılmamışım, cok güzel bir akşam yemeği yedim. Restaurantımızın adı Jimmy and The Fish (46 Akti Koumoundourou 18533 Athens - +302104124417)

Jimmy and the Fish, Atina'nın sahil kıyısında, Mikrolimano (ya da diğer adıyla Tourkolimano yani Türk limanı:)) denen, balık restaurantlarıyla ünlü bir bölgesinde. Mikrolimano, Atina'nın dışında bulunan Piraeus bölgesindeki 3 limandan bir tanesi, genellikle küçük yatların ve balıkçı teknelerinin yanaştığı bir adres. Burada birçok balık restaurantı, bar, kafe gibi mekanlar var ve çok keyifli.

Jimmy and the Fish, hava güzel olduğunda terasta, ya da içeride oturabildiğiniz bir mekan, arkadaşımdan duyduğuma göre bu bölgede stili ve mutfağıyla öne çıkan bir adresmiş. Prestijli bir mekan ve yaklaşık 50-60 EUR civarı kişi başı hesap veriliyor. Yunan şaraplarının her çeşidini sunan harika bir şarap listesi ve deniz ürünlerinin her çeşidini bulabileceğiniz kocaman bir menüsü var restaurantın. Deniz ürünü tercih etmeyenler için birkaç et ve tavuk yemeği de var menüde ama düşünmezsiniz böyle biryerde balık ve deniz ürünü dışında birşey yemeyi. Ben başlangıç olarak kalamar tava ve peynirle doldurulmuş, fırınlanmış küçük kalamarlar yedim. Ana yemek olarak ta ahtapot ızgara.. Yanında da yunan salatasıyla buram burak çiçek ve meyve kokan bir kadeh beyaz şarap...Lezzetler harikaydı ama porsiyonlar çok büyük burada. Bence iki başlangıç almak için yanınızdakinin iştahlı olmasına dikkat edin :) Benim arkadaşım başlangıçlarla hiç ilgilenmedi ve somonlu taglietelle ısmarladı, onu bile bitiremedi. Menüde deniz ürünlerinin her türlüsü ve akdeniz balıklarının çeşitleri dolu. Buraya grup halinde gelip çeşitlerin tadına bakmak harika olurdu.

Servis hızlı, garsonlar güleryüzlü. Menü yunanca ve ingilizce bulunabiliyor. Ortam romantik ve sessiz. Hem romantik akşamlar hem de iş yemekleri için güvenebileceğiniz bir ortam. Jimmy and the Fish bir yana, Mikrolimano'ya gidip buradaki harika restaurantlardan birini denemenizi şiddetle öneririm. Benim bundan sonra Atina'da tek adresim olacak burası :)

6 Mart 2010 Cumartesi

Alman Mutfağı'na Övgü: Landidyll Forellenhof

Gecen hafta Hannover'de kurulan, Avrupa'nın en büyük teknoloji fuarı olan Cebit'e katıldım. Katıldım katılmasına da, planları son dakika yaptığım için Hannover'de otel bulamadım ve Hannover Hamburg Bremen arasında bir otelde yer ayarladım. Fuar alanından yaklasık yetmis kilometre uzakta bir otel oldugunu görünce de bir hayli endişelendim. Dağın başında, kimsenin uğramadığı, küçük ve hiçbir özelliği olmayan bir otelde kendi başıma kalma fikri can sıkıcıydı.

Hannover'den 1 saatlik bir araba yolculuğu sonrasında navigasyonum beni kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerlere getirmişti. Hünzingen ismindeki bu köyde doğru dürüst bir otel bulmayı hiç beklemiyordum ama çok geçmeden yolun solunda bol ışıklı, bahçesinde kocaman bir park yeriyle belirdi karşımda Landidyll Forellenhof Walsrode (Walsrode Ortsteil Hünzingen - +49 51619700 - http://www.forellenhof-walsrode.de/)

Forellenhof, bizdeki alabalık çiftlikleri misali, önünden bir dere geçen, klasik bir alman yapısı. Otel girişinde almanların bahçelerinde kullandıkları seramik heykellerin her türlüsü sergileniyor. Domuzcuklar, ördekler falan, çok şirin kısacası. Personel oldukça güleryüzlü ve yardımcı. Odalar tıpkı ikinci dünya savaşı almanyasından kalmış gibi klasik dösenmiş, tahta bir yatak, kumaş lambalar, tahta bir masa ve çatı eğimleri. Banyo yenilenmiş, pırıl pırıl. Harika bir restaurantı var ve alman mutfağından ne olur ki diye düşünenleri utandıracak kadar başarılı. Özellikle de beni :)

Forellenhofta yediğim akşam yemeği almanyada yediğim en güzel yemeklerden biriydi. Ayda birkaç kez almanyaya giderim, her seferinde de ya bir asya mutfağı ya da bir italyan lokantasında yerim. Ancak bu kez gerçekten mükemmel bir alman restoranı bulduğum için çok mutluyum. Restoranın huzur dolu bir atmosferi vardı öncelikle, tahta masalar, mumlar, güler yüzlü garsonlar, iştah açıcı kocaman bira bardakları, harika kokulu alman şarapları ... Ben o akşam çok güzel bir çorba içtim: Lemongrass creamig suppe.. Lemograss tayland mutfağının harika kokulu bir bitkisidir. Almanlar bu güzel bitkiyi, kremalı bir çorbaya dönüştürmede çok başarılı olmuşlar, çorbanın üstünde de karamelize edilmiş sarmısak servis edilmişti. Harika bir kombinasyon. Sonra alabalık filetolarının kızartarak yapılmış bir ana yemek yedim. Alabalıkların bulanmış olduğu sos bir miktar ağırdı ama lezzetliydi. Balığın yanındaki sos ta oldukça güzel bir tamamlayıcı olmuş bu lezzeti kıt tatlı su balığına. Yemeğin kapanışı bir şölendi. Muhteşem bir tatlı vardı kapanışta. Kızarmış elma dilimlerinin cevizli dondurmayla servisi yapılmış, krema ve krokanla süslenmişti.




Simdi anlatırken bile hoşuma gitti bu yemekteki ruh. Ola ki Cebit'e katılırsanız ve Hannover'deki otellere gecesi 200-300 EUR vermek istemezseniz, araba kiralayıp Forellenhof'ta kalmanızı kesinlikle öneririm. Sanırım burası ayrıca şirket organizasyonlarının yapıldıgı bir mekan. Bahçesi ve çevresi baharda harika olur herhalde, ben soğuk bir mart gününde kaldım burada ve dışarının tadını çıkaramadım malesef. Gecesi 85 EUR bir otel için harika bir akşamdı, herkese öneririm..