30 Ocak 2011 Pazar

Cafe Du Levant

İstanbul'da kaliteli mekanların sayısı azaldı diye süşünürken, böylesi güzel bir yerle karşılaşmak ne kadar keyifliydi. Haliç kenarında Sütlüce'de bulunan Rahmi Koç Müzesinin içine gizlenmiş ve sadece özel zevklerin yansımasıyla oluşturulmuş bir mekan Cafe Du Levant. Tam bir Paris Bistrosu yansıtılmış mekanın tum ayrıntılarında. Masalar, sandalyeler, duvardaki tablolar, bardaki aksesuarlar ve su an aklıma gelmeyen bircok ayrıntı antika bir Paris havasını yansıtıyor. Mekanda çalan seçme Fransız şarkıları da atmosferi tamamlıyor. Mekanın dekorasyonunda ve şekillenmesinde Rahmi Koç ve Azize Taylan bizzat ilgilenmişler. Azize Taylan, oldukça soylu bir aileden gelen, Rahmi Koç Vakfına ait kafe ve restaurantları işleten hanımefendi. Bu arada, Cafe Du Levant'ta yaşadığım harika tecrübeden sonra, Rahmi Koç Vakfı'na ait diğer mekanları da bir bir denemeyi koydum kafama. Zeyrekhane diye bir yer varmış mesela, şu an takvimimde orası var. Tüm restoranları da aslında su sayfada (http://www.zeyrekhane.com/) bulabilirsiniz.

Ben bir cuma akşamı gittim Cafe Du Levant'a ve şaşılacak kadar boştu içerisi. Cafe Du Levant'ın tam yanında, Halat Restaurant diye bir yer var ki burası daha ciddi ve daha restaurant havasında. Cafe Du Levant ise daha samimi, daha cafe-bistro havasında bir mekan. İşin avantajlı yanı, Halat Restaurant'ın menusunu Cafe Du Levant'ta da ısmarlayabiliyor, kaliteli bir şarap eşliğinde akşamın tadını çıkarabiliyorsunuz. Cafe Du Levant'ın web sitesinde (http://www.cafedulevant.com/site) menuye, mekanın fotograflarına kadar herseyi gorebilirsiniz. Ancak menulerini genisletmisler ve web sitesindeki menunun üstüne daha da farklı lezzetler sunmaya başlamışlar ki, ben yediklerimi anlatmadan geçemeyecegim.



Fransız mutfağının lezzetleri var burada; şüphesiz böyle Paris kokan bir mekandan da başka birşey beklenemezdi. O akşam yediğimiz iki yemek te tadı damağımızda kalacak lezzetlerdi. Mantar soslu bonfile yedi arkadaşım, ağızda dağılan etin lezzeti ve sosun ağzımızı sulandıran lezzeti harikaydı. Bense portakal soslu bir ördek yedim ki, yediğim en güzel ördek yemeklerinden biriydi. Ördeğin yumuşaklığı çok özel olmakla birlikte, portakal sosunun kattığı renk, havuç ve ıspanakla zenginleştirilmiş sos aroması, başlı başına unutulmayacak bir lezzetti. Öyle ki bence bu ördek tabağı İstanbul'da pek eşi olacak bir şey değildi.



Dedim ya mekan çok tenhaydı biz gittiğimizde.. Böyle olunca özel bir ilgi de görmüş olduk, iyi oldu bir yandan. Kırmızı şarap eşliğinde yemeğimizi bitirip üstüne de kahvelerimizi yudumladık. Otopark sıkıntısı diye birşey yoktu, restoranın önünde genişçe bir alan var aracınızı bırakabileceğiniz. Tahminen müze ziyaret saatlerinde burası dolu oluyordur ama akşam müze kapalıyken sırf restoran misafirlerinin orayı doldurabileceğini sanmam. Hesaba gelince, fiyat performans açısından mutlu olduğumu söyleyebilirim. Tabi ucuz değil böylesi klas bir yer ancak burada yaşanacak bir lezzet kaçamağına değer, benden söylemesi.

1 yorum:

  1. gittim ben de...aynen o zaman da tenhaydı.
    Zarar etse de kapatılmayacak kadar güzel bir cafe, restaurant! Büyülü bir atmosferi var, ben de keyif içinde dönmüştüm Rahmi Koç müzesi gezisinden... doya doya siteni okuyasım var şimdi

    İyi ki doğdun!
    Elif

    YanıtlaSil