Mardin'de yaratılmış öyle bir mekan ki burası; ayaklarınızın altında Mezopotamya Ovası, çevrenizde tarihi bir konağın büyülü mimarisi, elinizde bakır tastan içtiğiniz kırmızı süryani şarabı ve masanızda adından ne olduğunu anlamasanız da ağzınıza atarken nasıl hazırlamışlar acaba diye merak ettiğiniz binbir lezzet...
İstanbullular bilirler, Bostancı Suadiye arasında sahil yolunda görkemli bir mekandır Cerciş Murat Konağı. Ben ilk tecrübemi burada edindikten sonra Mardin'e uğrayıp ta burada yemek yemeden dönmeyi asla düşünmedim. Biz türkler klasik lezzetleri çok sever, risk almayız genelde. Adını bilmediğimiz yemeği ısmarlamayız, böylece karnımızın doyacağından emin oluruz. Cerciş Murat Konağı size bu lüksü verecek bir mekan degil. Menüyü elinize alıp incelediğinizde ya da garsona tavsiye sorduğunuzda size türlü türlü yemek sunuyorlar ama aslında pek birşey ifade etmiyor. Cesur olmanızı öneririm burada, biraz da açık olun farklı lezzetlere, baharatlara. O zaman tadına varacaksınız Cerciş Murat Konağı'nın da, Mardin mutfağının da.
Murat Cerciş Konağı Mardin'de 115 yıl önce Mimarbaşı Lole tarafından inşa edilmiş. İstanbul'da turizm rehbercilik okumuş aslen Mardinli olan bir hanım burayı restore etmiş. Ebru Baybara isimli bu hanıma emekleri için ve ince zevki için buradan teşekkür ve taktirlerimi sunmak isterim. 2001 yılında dekorasyonu bitirilmiş bu konak, Mardin'in yerel mutfağını tüm incelikleriyle sunuyor misafirlerine. Süryani mutfağından da bol miktarda çeşit ve izi görebileceğiniz bu restoranda temizlik, titizlik, zerafet, dekorasyon, personel eğitimi gibi ne kadar ince konu varsa tam not verebileceğinizi söyleyebilirim. Aslında yalan yok, eğer böylesi başarılı olduğunu bilmesem buranın, Mardin gibi bir yerde bu kadar incelik fazla diye düşünebilirdim. Oysa öylesine başarılı bir girişim olmuş ki 2008 yılında İstanbul'a da kocaman bir Cerciş Murat Konağı restoranı açıldı.
Murat Cerciş Konağında ne yenir? Tavsiyelere bakıldığında kaburga dolması öne çıkıyor ama benim tavsiyem o olmayacak. Kaburga dolmasının ana vatanı Diyarbakır'dır, burası da güzel yapıyor ama burada farklı birşeyler deneyin isterim. Karışık bir meze tabağı var burada denemeniz gereken. 8-9 çeşit mezenin kaşıklarda, bir tabağa daire şeklinde dizilip ortasına yoğurtla servis edildiği bir tabak bu. Meze çeşitleri etkileyici. Aklımda kalan mezeler küflü yoğurt, hibeş (bir çeşit humus), muammara (ceviz ezmesi, salça, baharat, zeytinyağı), tebbuli (tabbule de denebilir, bulgurla yapılan, kısır benzeri daha baharatlı bir meze), kuru domates, baharatlı ve soslu yeşil zeytin, adını bilmediğim iki çeşit patlıcan salatası ve çok güzel bir yoğurt.
<
Mezelerden sonra ben Ekşili Erik Yahnisi tercih ettim. Bu yemeğin yerel mutfakta adı Alluciyeymiş. Yeşil can erik, kuzu eti, kabak, sakız yaprağı, kereviz, maydanoz gibi malzemelerden yapılan etli bir sebze yemeği bu. Ekşi eriğin tadının bir et yemeğine bu kadar yakışacağını hiç tahmin edemezsiniz. Şehriyeli bir bulgur pilavıyla servis yapılıyor yemek.
Biz bir öğlen, otobüsümüz kalkmadan bir saat ayırabildik Cerciş Murat Konağı'na. Benim tavsiyem akşam saatlerinde buraya gelip ağır ağır, esen yelin keyfini Mezopotamya ovasına bakarak çıkarmak ve lezzetlerin tadına uzun uzun bakmak. İstanbul'daki mekan da iyi ama burası mistik. Konağın mimarisi alıp götürüyor sizi uzaklara. Oraya ait hissediyor, Anadolu kültürünün zenginliğiyle gurur duyuyorsunuz. Mardin'e tekrar gitmeyi ve buraya hakettiği zamanı vermeyi kafama şimdiden koydum.
Fiyatlar konusunda da birkaç cümle yazmak isterim. Mardin'de yediğim bu yemeğe, İstanbul standartlarında bir hesap ödedim ki, doğu için çok yüksek bulunabilecek bir rakam bu. Gelelim tüm buraya harcanan emeğe, ortaya çıkan eserin bunu hakedip haketmediğine.. Bence son kuruşuna kadar. Umarım böyle girişimler devam eder ve bize sunulur. Gerisi hikaye.