4 Haziran 2011 Cumartesi

Eskişehir İstanbul Yolu Üstünde Şelale Restaurant

Her zaman memnun kaldığımız mekanları yazıyorum buraya ama bu kez bir miktar yermek istediğim bir mekandan bahsedeceğim. Eskişehirli olduğumdan yıllardır İstanbul yolu üzerinde durup birşeyler yeme ihtiyacımız olduğunda aklımıza gelen bir mekandır "Şelale". Bozüyük ile Bilecik arasında, bu yönde giderken yolun karşısında kalır. Mekanın yeri çok güzeldir. Şırıl şırıl akan Karasu deresinin üstüne konumlanmış bu restorana yaz günlerinde doyum olmaz.

Klasik yol üstü mekanlardandır aslında Şelale; ızgara et, tavuk çeşitlerini yiyebileceğiniz bir yerdir. Aslında benim çocukluğumdan beri burayla ilgili tecrübelerim çok pozitifti, ta ki son Mayıs ayında uğrayıp pişman olana kadar.

Büyük bir grup arkadaşla çıktığımız tatil dönüşü çok acıkarak girdik Şelale'ye. Doğası yine çok güzel Şelale'nin. O gün de Fenerbahçe'nin şampiyonluk maçı var, grupta bir "televizyon vardır inşallah" havası hakim. İlk sorumuz bu oluyor girer girmez ama aldığımız cevap "malesef, Digiturk çok pahalı" oluyor. Biz bayanlar olarak çok şikayet etmiyoruz ve alıyoruz yerimizi. Bu arada şimdi internet sitesine bakıyorum da restoranın, Lig TV olduğu konusunda ilk sayfadan beyan vermişler. (http://www.selaleturizm.com.tr/)

Mekan kalabalık, garsonlar bezmiş, yüzlerden düşen bin parça. Bol sipariş veriyoruz, herşeyin tadına bakmak istiyoruz. Servis yavaş, sabırsızlanıyoruz. Bu sırada açlığımızı bastıracak bir biber salçası geliyor masaya ki hakkını vermek lazım, güzel bir lezzet. Ben külbastı söylüyorum ki sonradan çok pişman olacağım. Malesef külbastı hem çok sert, hem külbastı değil hem de ızgara biftek soylemekten daha beter sinirler çıkıyor içinden. Neyse, bu şekilde doymaya çalışıyor ve söylüyoruz garsonlara bu ne rezalet diye.. Aldığımız cevap ta bir o kadar evlere şenlik .. Efendim kalabalıkta karıştırıyor bazen kasabımız.

Her neyse, diyeceğim o ki, Şelale restoran malesef çok bozulmuş. Bilmem biz bir daha buraya uğrarmıyız ama siz uğrayacaksanız da bilginiz olsun istedim. Doğası böylesine güzel bir yerde kurulmuş, Eskişehir İstanbul gibi işlek bir yol üzerinde bu tesis kaliteyi yüksek tutamazsa nasıl ayakta tutar bilemem.

Antalya'daki Kahvaltı Mekanınınız - Öz Ulupınar Restaurant

Vay bloglar kapandı, vay açıldı derken soğudum yazmaktan. Olur da kaybolursa yazdıklarım diye korkuyor insan. Aylar olmuş son yazdığımdan beri. Bu arada havadis birikti aslında ama ben sizlere bugün 19 Mayıs tatilini uzun hafta sonuna çevirerek bir grup can arkadaşla uzandığımız Antalya Adrasan'dan dönerken kahvaltı etme mutluluğunu yaşadığımız mekanı anlatacağım. Hani böyle "ya abi çok taktir ettim bu işletmenin sahibini dediğiniz mekanlar vardır ya, işte öyle bir yer burası.



Adrasan'dan (ya da Finike'den diyelim kolay olsun diye) Kemer'e doğru giderken Anayol üzerinde Ulupınar Köyü diye bir yerden geçiliyor. Tam yol üstünde, fazlaca büyük olmayan bir tabelası var Öz Ulupınar Restaurant'ın.


Buranın cennet gibi bir yer olduğunu, merdivenlerle kademe kademe inip çağlayan suları, alabalık havuzlarını, ortamı bir şemsiye gibi kaplayan yüz yıllık ağaçların gölgesini, balkonların üstüne kurulmuş sedirleri, bahçenin her yanına teneke kutuların içine ekilmiş, gösterişten uzak fakat doğanın nimetleri sayesinde coşup pırnakıl açmış ortanca çiçeklerini görünce anlıyorsunuz. Şarıl şarıl akan buz gibi suyun doldurduğu havuzlardan su içen kuşları, işletme sahibinin dünya güzeli küçük kızı Bahar'ı, koşturup hizmet eden Bahar'ın abisi Ali'yi tanıyınca tamam diyorsunuz, burası saklı bir cennet, sevgi dolu bir dünya.








13 kişilik grubumuzla buraya geldiğimizde kahvaltı saati bir hayli geçmiş olduğundan mıdır yoksa zaten iştahlı bir grup olduğumuzdan mıdır bilinmez, yol üstünde gözleme açmakta olan 2 kadının bize nasıl gözleme yetiştireceğini düşünüp şüphelendik önce. Sonra mekanın güzelliğini görüp işletme sahiplerinin misafirperverliğini görünce oturup çevrenin keyfini çıkarmaya başladık. Çeşit çeşit gözleme üstüne de kahvaltı siparişi veren arkadaşlara kızdık bile.. Çok gelecek yenmeyecek diye. Derken gerçekten gözlemeler yavaş gelmeye başladı ama kahvaltı denen şaheser gözlemeleri bir anda ikinci plana atmıştı zaten.



Buram buram süt kokan büyük porsiyonlda tereyağları geldi önce masaya, mis gibi kokan çam balıyla birlikte. sonra taze cevizlerle süslenmiş tulum peyniri tabakları. Hani ekmek nerede diye düşünürken odun fırınından çıkmış sıcacık pideler, işletme sahibinin sevimli oğlu Ali'nin elinde göründü. Malum o anda pide havada kapılıp yok oldu, Ali'yi yakalayıp devamını isteriz diyecek olduk. "Adın ne senin?" diye sordu yanımdaki arkadaşım. "Ali Bora Karataş" diye cevap aldık. Masadaki kahkaha ve Ali'ye duyduğumuz sevgiyi anlatamam.. ama ismini simdi de böylesi net hatırladığıma göre tahmin edersiniz onu ne kadar sevimli bulduğumuzu. Ali kahvaltı boyunca bize sıcacık pidelerden taşımaya devam etti.





Kahvaltı burada da bitmedi tabi. Ev yapımı reçeller, tereyağına kırılmış sahanda yumurta, kütür kütür yeşil ve etli siyah zeytinler. Bu arada da birer birer yağmaya başlayan gözlemeler.





Kesintisiz yiyerek geçen bir saat sonunda herkes hatırlanacak bir kahvaltı yapmanın gururu içinde dolu midelerin rehavetini köpüklü türk kahveleriyle attı üstüne. Sonra da fotoğraflar, fotoğraflar.




İşletme sahibine teşekkür ettik bol bol bizi böylesi güzel ağırladığı için. Biz kahvaltısını tattık bu güzel yerin ama burada Saç Kavurma, Alabalık, Bıldırcın, Kavun içinde Dondurma gibi başka lezzetler de varmış. Buralara yolunuz düşerse kesinlikle durup bir iki saat geçirin derim. Telefon numaraları (0242 825 0037, 0543 8856952, 0532 723 3052). Mekan Metin veya Mehmet'in yeri diye geçiyor kartın üstünde. Oraya giderseniz bizden de selam söyleyin.